II. Dünya Savaşı sonrasında binlerce Estonyalı; Letonyalı ve Litvanyalılar gibi, Sovyet işgalinden kaçarak Batı Avrupa’daki mülteci kamplarına sığındı. Bu kamplardan biri, Almanya’nın Geislingen kasabasında kurulan Estonya Mülteci Kampı’ydı. Buradaki insanlar çoğunlukla Alman işgali altındaki topraklardan kaçmış ve savaşın yıkımından kurtulmaya çalışmışlardır.
1950’li yılların başında yayımlanan Eesti Post gazetesinde yer alan bir metin, o dönemde bazı basın organlarında çıkan “Baltık mültecileri Nazi işbirlikçisidir” iddialarına karşı yazılmış bir savunma bildirisi niteliğindedir. Metin, savaş sonrası Avrupa’da kimlik, aidiyet ve meşruiyet arayışının güçlü bir örneğini sunar.
“KİM YAZIYOR?”
“Ü.P.” adlı gazetede yayımlanan bir yazı, Geislingen kampındaki Estonyalılar hakkında çeşitli iddialar ortaya attı. Bu yazı, kamp sakinlerinin büyük bölümü tarafından yanlış ve haksız bulundu.
Geislingen şehri, savaş sonrası dönemde Estonyalı mültecilerin en yoğun bulunduğu yerlerden biridir. Buradaki insanlar çoğunlukla Alman işgali altındaki topraklardan kaçmış, savaşın yıkımından kurtulmaya çalışmaktadır.
Ancak “Ü.P.” adlı yayın, bu insanları “Nazilerle işbirliği yapanlar” gibi göstermeye çalışmıştır.
Biz, Geislingen’de yaşayan Estonyalılar olarak bu iddiaları reddediyoruz.
Biz ne Nazizmin ne de Komünizmin suçlusuyuz — biz o iki sistemin de kurbanıyız.
Kampımızda yaşayanlar arasında öğretmenler, doktorlar, din adamları, işçiler, anneler ve çocuklar var. Her biri savaşın yıkımından arta kalan hayatlarını yeniden kurmaya çalışıyor.
Kadınlar çocuklara ders veriyor, erkekler atölyelerde çalışıyor.
Bizim hedefimiz, kimseyle düşmanlık etmek değil, onurumuzla yaşamak.
Estonya halkı, bağımsızlığını kaybetmiş olsa da ruhen özgür kalmayı bilmiştir.
Batı’nın özgür ülkelerine sığınan bizler, insanlık onurumuzu korumak için buradayız.
Bizim ismimiz kirli savaşların bir parçası olamaz.
Bu nedenle, hakkımızda yayılan yanlış haberleri reddediyor ve gerçeği tarihe kaydetmek istiyoruz:
Biz suçlu değiliz, biz kurbanız. Biz Estonyalıyız.
Bu metin, savaş sonrası Avrupa’da “öteki” olarak görülen mültecilerin kendi kimliklerini savunma çabasının canlı bir örneği. Geislingen’deki Estonyalılar, hem Sovyet baskısından hem de Nazizm suçlamalarından sıyrılarak, Batı kamuoyuna kendilerini anlatmaya çalışmışlardır.
Estonlar, söylemlerini “suçluluk / kurbanlık” karşıtlığı üzerine kurmuştur. Topluluk, kimliğini “biz değiliz” diyerek olumsuzlamalar üzerinden değil, mağduriyet ve direniş hafızası üzerinden tanımlar.Baltık bölgesi halklarının özgürlük, adalet ve insan onuru etrafında kurulan kolektif kimliğin bir tür dışa vurumudur.
Bugün Baltık ülkeleri yeniden özgür ve bağımsız. Ve bu özgürlüğün arkasında, 1950’lerin soğuk kamplarında yazılmış bu türden sessiz çığlıkların payı çok büyük.